Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru

ANAYASA MAHKEMESİ

BİREYSEL BAŞVURU

GİRİŞ

Tarihi süreç içerisinde, insanların başka bir nedenle değil, sırf insan oldukları için bazı haklara sahip oldukları ve bu hakların korunması gerektiği fikrine kolaylıkla ulaşılmamıştır.

İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar, devletlerin vatandaşlarına nasıl davrandıkları devletlerin bir iç işi sayılmıştı. Tarihin en kanlı dönemi olarak kabul edilen Yirminci Yüzyıl’da,  İkinci Dünya Savaşı sonrasında ulusal ve uluslararası ölçeklerde iki ayrı olumlu gelişme gözlemlenmiştir. Birinci olarak, insan haklarının bölgesel ve evrensel planda korunmasına ilişkin uluslararası mekanizmalar kurulmuştur. İkinci olarak ise, parlamentoların kamu adına denetlenmesi ihtiyacı doğmuştur. Böylece yasama organının işlemlerinin üstün norm olan anayasaya uygunluğunun bağımsız bir organ tarafından denetlenmesi fikri kabul görmüş ve anayasa yargısı ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde de anayasacılık hareketleri iki asır öncesine gitmekle beraber, ilk yazılı Anayasa 1876 yılında kabul edilmiştir. O tarihten bu yana,  (1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 tarihli olmak üzere) farklı dönemleri simgeleyen 5 yazılı Anayasa kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Anayasa Mahkemesi ise 1961 Anayasası’yla kurulmuştur. Türk siyasal sistemini inceleyenler, 1961 Anayasasıyla yasama işlemlerinin yargısal denetimi için özel bir mahkeme olarak Anayasa Mahkemesinin kurulmasını, bu Anayasa’nın en radikal özelliği olarak yorumlamışlardır. Anayasa yargısı, bazı değişikliklerle birlikte halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nda da korunmuştur. 1982 Anayasası’nda 17 defa değişiklik yapılmıştır. Bunlardan belki de en kapsamlısı 2010 yılında halk oyuyla kabul edilerek yürürlüğe giren ve 5982 sayılı Anayasa Değişiklikleri Hakkındaki Kanundur.

Anayasa yargısının anayasal düzeni ve temel hakları koruma şeklinde iki temel işlevi vardır. Temel hakları koruma fonksiyonu geçmişte ikincil nitelikte görülse de, temel hak ve özgürlükleri koruma fonksiyonu çağdaş anayasa mahkemelerinin ve anayasa mahkemelerinin görevlerini yerine getiren yüksek mahkemelerin en ayırt edici özelliğidir. Anayasa yargısının temel hakları korumada ulaştığı gelişmişlik seviyesinin şimdilik son basamağını ise bireysel başvuru ya da anayasa şikâyeti kurumunun teşkil ettiği düşünülmektedir.

Uygulaması her ülkede farlılıklar göstermekle birlikte, Dünyada kırktan fazla Avrupa’da ise yirmi beş civarında devlet, kamu otoritelerinin işlemleri tarafından temel hakları ihlal edilen bireylere anayasa mahkemesinden doğrudan hukuki korunma talep etme imkânı tanımıştır.

Ülkemizde ise, uzun yıllar tartışıldıktan sonra bireysel başvuru yöntemi hukuki korunma yolları içine 5982 sayılı Kanunla yapılan Anayasa değişikliklerinin halkoyuyla kabulü sonrasında 2010 yılında girmiştir. Buna göre, Anayasa değişikliklerinin Resmi Gazete’de yayınlandığı 23 Eylül 2010 tarihinden itibaren iki yıllık bir hazırlık süresi öngörülmüştür. Bu itibarla, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruları kabul etmeye başlayacağı planlanmaktadır.

Halkoyuyla kabul edilerek 2010 yılının Eylül ayında yürürlüğe giren Anayasa değişiklikleri, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında, görev ve yetkilerinde esaslı değişiklikler yapmıştır. Bu nedenle, öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin yapısına, görev ve yetkilerine, yargılama usulüne ve kararlarına kısaca değinildikten sonra, bireysel başvuru yolu ele alınacaktır.

 

I.                   ANAYASA MAHKEMESİ

A.        Anayasa Mahkemesi’nin Yapısı

Anayasa Mahkemesi’nde onyedi üye görev yapmaktadır (Anayasa, m.146/I ; 6216 s. K., m.6/I).

Türkiye Büyük Millet Meclisi iki üyeyi, Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi baro başkanlarının serbest avukatlar arasından göstereceği üç aday arasından seçer. Cumhurbaşkanı ise dört üyeyi üst yöneticiler, avukatlar, hâkimler ve savcılar ve Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından doğrudan, geriye kalan on üyeyi ise yüksek mahkemelerin ve yüksek öğretim kurulunun genel kurulları tarafından gösterilen adaylar arasından seçer.

Anayasa Mahkemesinde üye olabilmek için kural olarak 45 yaşını doldurmuş olmak şartı aranmakta ise de (m.146/5), yüksek mahkeme yargıçları ve Anayasa Mahkemesi’nde 5 yıl görev yapan raportörler için bu şart aranmamaktadır (m.6/2-b).

Anayasa Mahkemesi üyeleri on iki yıl için seçilirler ve ikinci kez seçilmek mümkün değildir (m.10/1). Başkan ve üyeler azledilemez, kendileri istemedikçe 65 yaşından önce emekliye sevk edilemezler (10/2). Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurunca zorunlu olarak emekliye ayrılırlar (m.147/I).

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi biten başkan ve başkanvekilleri yeniden seçilebilirler (m.146/6).

Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar (m.146/7). Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer (m.147/2, m.11). Anayasa Mahkemesinde ayrıca, hakimlik teminatı esaslarına göre görev yapan şimdilik 40 civarında raportör vardır (m.26). Ayrıca, 26 raportör yardımcısı da görev yapmaktadır.

B. Anayasa Mahkemesi’nin Görev ve Yetkileri

Anayasa Mahkemesinin birincil görevi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetlemektedir. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler(m.148/I)[1].

Ancak bireysel başvuru yolunun tanınmasından sonra, mahkemenin birincil görevinin bireysel başvuruları karar bağlamak olacağı anlaşılmaktadır. Zira bireysel başvuru yolunu  tanıyan tüm Anayasa Mahkemeleri (Almanya, İspanya, Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya vb) birer insan hakları mahkemesine dönüşmüşlerdir. 

Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılama görevi de vardır.

Anayasa Mahkemesi, siyasi partilerin mali denetimini yürüttüğü gibi, siyasi partilerin kapatılması, hazine yardımından mahrum bırakılması veya ihtar istemiyle açılmış davalara da bakar.

Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düştüğüne Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce karar verilmesi durumunda, bu karar tarihinden başlayarak bir hafta içinde ilgili üye ya da milletvekillerinden herhangi biri tarafından bu kararın Anayasa'ya veya İçtüzük hükümlerine aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilir. Anayasa Mahkemesi bu iptal istemini onbeş gün içinde karara bağlar (Madde 85).

Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.

C. Anayasa Mahkemesi’nin Çalışma ve Yargılama Usulleri (M.149)

Anayasa Mahkemesi, Genel Kurul ve Bölümler halinde çalışır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanı veya Başkanın belirleyeceği başkanvekili dâhil en az onüç üye ile toplanır. Bölümler ise, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Bölümler sadece bireysel başvuruların incelenmesinde görevlidir. Anayasa Mahkemesi’nin diğer görevleri genel kurul tarafından yerine getirilir. Ayrıca Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.

Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Ancak, Genel Kurulun çift sayılarla (örneğin 14 ve 16) toplanması ve oyların eşit olması durumunda, Başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur.

Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin  üçte iki oy çokluğu şarttır.

Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.

Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.

D. Anayasa Mahkemesi’nin Kararları ve Nitelikleri (M.153)

Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Ancak Yüce Divan kararlarına karşı tarafların yeniden inceleme başvurusu yapabilmeleri mümkündür. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

II.                GENEL OLARAK BİREYSEL BAŞVURU YOLU

A-Bireysel Başvurunun Tanımı

Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri kamu gücü tarafından ihlal edilen bireylerin başvurdukları olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlanabilir.

Bireysel başvuru kurumu, farklı kapsamda uygulansa da, başlıca Federal Almanya’da, Avusturya’da, İspanya’da, Macaristan’da, Polonya’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Slovak Cumhuriyeti’nde, İsviçre’de, Belçika’da, Meksika’da, Brezilya’da, Arjantin’de, diğer Latin Amerika ülkelerinde, Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda ve Güney Kore’de uygulanmaktadır.[2] Latin Amerika ülkeleri içinde en eski uygulama Meksika’da 1857 yılında ‘amparo” adıyla uygulanmaya başlanmıştır.

Bireysel başvuru hakkı Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir” şeklinde tanımlanmış, bireysel başvuruyu uygulamaya geçirmek için çıkarılan 30.3.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinde de aynı tanıma yer verilmiştir.

B- Bireysel Başvurunun Özellikleri

1- Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilenlere, anayasa veya yasanın tanıdığı hakka dayanarak, bu haklarını korumakla görevli olan mahkemelere başvurma olanağı sağlayan bir dava türüdür.

Ancak Anayasa’da güvence altına alınan hangi hakların ihlal edilmesi halinde bireysel başvuru yapılabileceği konusunda değişik uygulamalar mevcuttur. Örneğin, Avusturya’da Anayasa’daki tüm hak ve özgürlükler bireysel başvurunun konusu olabilirken, İspanya’da, Meksika’da sadece temel hak ve özgürlükler bireysel başvuru konusu edilebilirler. F.Almanya’da ise temel hak ve özgürlükler ile “adalet hakları” adı verilen temel hak ve özgürlükler benzeri haklar bireysel başvuru konusu edilebilirler. Dolayısıyla ekonomik ve sosyal haklar, İspanya, F. Almanya ve Meksika’da bireysel başvurunun konusu edilemezler.

2- Bireysel başvurunun amacı, olağan kanun yollarının bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasını gerçekleştirememesi halinde, bu hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamaktır.[3]

3- Bireysel başvurunun konusu, kamu gücüne dayanılarak yapılan işlem ya da eylemlerdir. Bireyler için bağlayıcı ve emredici olmayan genel direktifler, kurum içinde bildirilen görüşler, bilirkişi raporları, yargısal tavsiye ya da öneriler gibi işlemler bireysel başvuruya konu yapılamaz. Kamu organlarının özel hukuk ilişkileri nedeniyle yaptıkları eylem ya da işlemlerine karşı bireysel başvuruda bulunulamaz.[4]

4- Bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının genel adalet sistemi içinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvuru bu özelliği ile ikincil nitelik taşımaktadır.[5]

5- Bireysel başvuru, bir olağanüstü kanun yoludur. Bu yönü ile mevcut kanun yollarının devamı olmadığı gibi, hukuk düzeni içinde görülen uygulama hatalarının düzeltilebileceği olağanüstü bir kanun yolu da değildir.[6] Bu nedenle bireysel başvuruda, başvuruya konu olan mahkemenin kararı, olayın ve delillerin doğru değerlendirilip değerlendirilmediği, ilgili mevzuatın doğru uygulayıp uygulamadığı yönünden incelenmez. Bireysel başvuruda, hukuki açıdan isabetli olsun ya da olmasın, mahkemenin verdiği kararın bireyin temel hak ve özgürlüklerini ihlal edip etmediğine ve eğer bir ihlal varsa, bu ihlalin bireysel başvuru haricinde başka yollarla giderilip giderilmediğine bakılır.[7]

6- Bireysel başvuru bir halk davası değildir. Halk davasında, herhangi bir hakkının ihlal edilmiş olması şartı aranmaksızın herkesin bir yasanın anayasaya aykırılığını iddia ederek dava açabilmesi söz konusu iken, bireysel başvuru yolu için başvuruda bulunan kişinin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmiş olması şartı aranmaktadır. Bireysel başvuru bu yönü ile halk davasından farklı bir nitelik taşımaktadır.[8]

6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir” hükmü, bireysel başvurunun bir halk davası olmadığını ifade etmektedir.

C- Bireysel Başvurunun İşlevleri

Bireysel başvuru yolunun işlevi özellikle Alman doktrininde ve Federal Anayasa Mahkemesi kararlarında çok tartışılmıştır. Burada ayrıntılarına girmeksizin, öğretide genelde kabul edilen görüşlere kısaca değinmek istiyoruz.

Buna göre, bireysel başvurunun subjektif ve objektif olmak üzere iki temel işlevi vardır: Subjektif işlevi, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin anayasa yargısı yoluyla korunması; objektif işlevi ise, hukuk düzeninin korunması ve anayasa yargısı içtihatlarının geliştirilmesi olmaktadır. Bu ayırımın teorik olmaktan öte bir anlamı da vardır. Eğer anayasa şikâyeti subjektif özelliği ağır basıyorsa anayasa şikâyeti başvurusunun geri alınabilmesi, objektif yönü ağır basıyorsa geri alınamaması söz konusu olacaktır[9]. F.Alman Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun her iki işlevini de kabul etmektedir.

Bireysel başvurunun diğer bir işlevi de ülke aleyhine AİHM’e yapılan başvuruların azalmasına önemli ölçüde katkı sağlamasıdır.[10] Nitekim Türkiye açısından da yapılan anayasa değişikliklerinin gerekçesinde bu hususa açıkça yer verildiğini görmekteyiz.

III. ANAYASA MAHKEMESİNDE BİREYSEL BAŞVURU YOLU

5982 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle Anayasa’nın 148. maddesi değiştirilmiş ve Anayasa Mahkemesinin görevleri arasına pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, bireysel başvuruların karara bağlanması da eklenmiştir. Anayasa’nın 148. ve 3 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.  maddesine göre “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”  Anayasa’nın Geçici 18. ve 6216 sayılı Kanun’un 76/a. maddesine göre 23 Eylül 2012 tarihinden sonra Mahkeme bireysel başvuruları kabul etmeye başlayacaktır.

Mahkemeye verilen bu yeni görevle Mahkemenin işlevi önemli ölçüde değişmiştir. Anayasa Mahkemesi bundan böyle mesaisinin büyük çoğunluğunu kamu gücü işlemlerine karşı insan haklarının korunmasına hasredecektir.

 

 

A- BİREYSEL BAŞVURU ŞARTLARI

1- Kabul Edilebilirliğe İlişkin Şartlar

a) Taraf Ehliyeti

Genel olarak, herkesin bireysel başvuruda bulunabileceği, buradaki “herkes” sözcüğünün temel hak sahibi olma yeteneğine sahip gerçek ve tüzel kişileri kapsadığı kabul edilmektedir. Bu kapsamda sadece vatandaşlar değil, vatandaşlara özgü haklar hariç, diğer hak ve özgürlükler bakımından, yabancılar ve vatansızlar da taraf ehliyetine sahiptir. Ancak anayasanın yabancılar ve vatansızların hak ve özgürlüklerine bir takım sınırlamalar getirmesi durumunda, bu kişilerin taraf olma ehliyeti de doğal olarak bu kapsamda değerlendirilecektir. Bazı ülkelerde ceninin ve temel hakkın niteliğine göre ölülerin de bireysel başvuruda bulunabileceği kabul edilmektedir.[11]

Özel hukuk tüzel kişileri, doğasına ve faaliyet alanlarına[12] uygun olarak yararlanabildikleri eşitlik, mülkiyet hakkı, çalışma özgürlüğü, kanuni yargıç ilkesi, örgütlenme özgürlüğü, hak arama özgürlüğü gibi hak ve özgürlükler bakımından taraf ehliyetine sahiptir. Yabancı özel hukuk tüzel kişilerinin taraf ehliyetleri ise, anayasa ile kendilerine tanınan hak ve özgürlükler bağlamında değerlendirilecektir.[13]

Kamu tüzel kişilerinin, kamu gücünü kullanan taraf olmaları nedeniyle kural olarak taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Ancak üniversiteler, enstitüler, sanat ve meslek yüksekokulları, radyo, televizyon gibi devletten kısmen bağımsız olan kuruluşların, kamu gücünü kullanmadıkları alanlarda,[14] kendilerini koruma altına alan hak ve özgürlükler bakımından taraf ehliyetlerinin bulunduğu kabul edilmektedir.[15]

Türk hukuku açısından bakıldığında konunun 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde düzenlendiği görülmektedir. Maddeye göre:

 “(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.

(2) Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir.

(3) Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.”

b) Dava Ehliyeti

Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine sahiptir. Kişi, davaya konu edilecek temel hakkı tek başına kullanabiliyorsa, bu hak bakımından dava ehliyetine sahip demektir.[16]

c)Bireysel Başvuruya Konu Edilebilecek İşlemler

Bireysel başvuru yoluna sadece kamu gücüne dayalı olarak gerçekleştirilen işlem ve eylemler nedeniyle başvurulabilmektedir. Kamu gücü en genel tanımıyla yasama, yürütme ve yargı organlarının işlem ve eylemlerinden oluşmaktadır. Bireysel başvuruya konu yapılabilecek kamu gücü işlemlerinin kapsamı, bireysel başvuruyu uygulayan bir ülkeden diğerine farklılık gösterebilmektedir.[17]

6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin de bireysel başvurunun konusu olamayacağı belirtilmiştir.

d)Bireysel Başvuruya Konu Olan Temel Hak ve Özgürlükler

Anayasa’da bireysel başvuru tanımlanırken Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS kapsamındakilerden bahsedilmiş, AİHS’e ek protokollere açıkça yer verilmemiştir. Ayrıca Türkiye bu protokollerin bazılarına tarafken, bazılarına taraf değildir.[18] Anayasa’da öngörülmeyen bu konu, 6216 sayılı Kanun ile netlik kazanmıştır. Kanun’un 45. maddesinde “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir” denilerek bireysel başvuruya konu yapılabilecek temel hak ve özgürlüklerin kapsamı belirlenmiştir. İlk bakışta sosyal ve ekonomik hakların kapsam dışı bırakıldıkları görülmektedir. Aşağıda AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu ve olmadığı ek protokollerde yer alan temel hak ve özgürlüklerin listesi, Anayasa ile karşılaştırmalı olarak verilmiştir.[19]

AİHS ve Türkiye’nin Taraf Olduğu Protokoller

Anayasa

1 Yaşam hakkı (m.2) m.15/2; 17/1; 38/9

2 İşkence ve kötü muamele yasağı (m.3) m.17

3 Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı (m.4) m.18

4 Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (m.5) m.19

5 Adil yargılanma hakkı (m.6) m.36; 38; 138-142

6 Suç ve cezaların kanuniliği (m.7) m.15/2; 38/1

7 Özel yaşama, aile yaşamına, konut ve haberleşme özgürlüğüne saygı (m.8) m.20; 21; 22; 26/2

8 Düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlüğü (m.9-10) m.15/2; 24; 26; 10; 27-31; 32; 133

9 Örgütlenme ve toplantı özgürlüğü (m.11) m.33, 34, 51, 53, 54, 68, 69

10 Evlenme ve aile kurma hakkı (m.12) m.41

11 Etkili başvuru hakkı (m.13) m.36-40

12 Ayrımcılık yasağı (m.14) m.10

13 Mülkiyet hakkı (1.Ek Protokol m.1) m.35; 46-47

14 Eğitim ve öğrenim hakkı (1.Ek Protokol m.2) m.4235

15 Serbest seçim hakkı (1.Ek Protokol m.3) m.67; 75-79; 101-102,104

 

AİHS’de Yer Almayan ve Türkiye’nin Taraf Olmadığı 4, 7 ve 12 Nolu Protokollerde Yer Alan Haklar

Anayasa

1Sözleşmeden doğan bir yükümlülük nedeniyle kişi özgürlüğünden yoksun bırakmama (4.Protokol, m.1) m.38/8

2 Seyahat ve yerleşme özgürlüğü (4.Protokol, m.2) m.23

3 Vatandaşların sınır dışı edilememesi ve ülkeye girişlerinin engellenememesi (4.Protokol, m.3) m.23/6

4 Eşler arasında eşitlik (7.Protokol, m.5) m.41/1

5 Yabancıların toplu sınır dışı edilme yasağı (4.Protokol, m.4) m.16

6 Bir suçtan hüküm giyen kişinin üst mahkemeye başvurma hakkı (7.Protokol, m.2) m.36/1 ve 40/1

7 Haksız hüküm giyen kişiye tazminat hakkı (7.Protokol, m.3) m.40/3

8 Aynı suçtan iki defa yargılanamama ve cezalandırılamama (7.Protokol, m.4) m.36/1 ve 38

e) İhlal Edildiği İddia Edilen Hakkın Doğrudan, Güncel ve Kişisel Nitelik Taşıması

Bireysel başvuruda bulunulabilmesi için kişinin bireysel başvuruya konu edilecek kamu gücüne dayalı işlem ya da eylem nedeniyle kişisel olarak, doğrudan etkilenmesi ve etkilenen hakkının güncel bir hak olması gerekmektedir.[20]

Kişisellik şartı gereğince etkilendiği iddia edilen hakkın gerçek ya da tüzel kişinin kendi hakkı olması gerekir. Dolayısıyla başvurucu ancak kendisine ait bir hakkın ihlali gerekçesiyle başvuruda bulunabilir.[21]

Doğrudan ilgili olma şartı, etkilenen hakkın başka bir işlem ya da eylemle değil, doğrudan başvuruya konu olan işlem ya da eylemle ihlal edilmesi koşuludur. Bu koşul gereğince, bir normun kişiyi etkilemesi için başka bir işlemin yapılması gerekiyorsa, ancak bu işlem bireysel başvurunun konusu yapılabilir, işlemin dayanağı olan norm, kişinin hakkını doğrudan etkilemediği için bireysel başvurunun konusu olamaz.[22]

Güncellik şartı, temel hak ihlaline neden olan yasa, işlem veya eylemin başvurunun yapıldığı anda mevcut olmasını ifade etmektedir. Buna göre, hiçbir zaman uygulanmamış ve uygulanma ihtimali olmayan işlem veya normlar bireysel başvurunun konusunu oluşturamazlar.[23] Temel hakların gelecekte bir gün başvuruya konu olacak yasa tarafından ihlal edilebilecek olması durumunda güncellik koşulunun oluştuğu söylenemez.[24] Güncellik koşulu, yargı kararları ve idari kararlardan ziyade, yasalara karşı yapılan bireysel başvurularda önem kazanmaktadır. Buna göre, bir yasa en erken resmi gazetede yayımlanması anından itibaren güncel bir hak ihlaline sebep olabilir. Uygulamada güncel bir temel hak ihlalinin olup olmadığı her olayda yeniden ele alınmakta ve yasanın başvurunun yapıldığı sırada kişilerin temel haklarını ihlal edip etmediği değerlendirilmektedir.[25]

Doğrudan ilgili olma, kişisellik ve güncellik şartı 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir” denilerek ifade edilmiştir.

f)Kanun Yollarının Tüketilmiş Olması

Bireysel başvuruda bulunulabilmesi için kural olarak işlemle ilgili kanun yollarına başvurulmuş olması gerekmektedir. Bu başvurunun, işlemin niteliğine göre ilgili kuruma, idareye ya da mahkemeye yapılması gerekir. Temel hakkı ihlal edilen kişinin, hakkı ihlal eden işleme karşı kanun yollarını kasten ya da kendi hatası nedeniyle kullanmadan yapacağı başvuru reddedilecektir.[26] Kanun yollarının tüketilmiş olması koşulunun aşağıda belirtilen istisnai durumlarda aranmayacağı kabul edilmektedir:[27]

1- Kanun yollarının tüketilmesinden bir sonuç alınması beklenmiyorsa, hakkı ihlal edilen kişiden kanun yollarına başvurması beklenmemektedir. Başvuruya konu olacak somut olayda, yüksek yargı organları tarafından yerleşmiş bir içtihada dayanarak verilen ve yakın zamanda tekrarlanan bir karardan farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir neden bulunmuyorsa, hakkı ihlal edilen kişiden kanun yollarını tüketmesi beklenemez.

2- Başvuruya konu olan normun esaslı anayasal sorunlar ortaya koyması ve mahkemenin kararının somut olay dışında benzer birçok durumu aydınlatacak olması söz konusu ise, bireysel başvurunun genel öneme sahip olması işlevi nedeniyle kanun yollarının tüketilmesi koşulu aranmayacaktır.

3- Başvuruya konu edilecek işlemin derhal uygulanması nedeniyle ağır ve başka türlü giderilemeyecek bir zarar söz konusu ise ve bireysel başvuru sonucunda verilecek karar bu zararı önleyebilecek ise kişiden kanun yollarını tüketmesi beklenmemektedir.

Kanun yollarının tüketilmesi koşulu 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Maddeye göre “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

g)Hukuki Yarar Şartı

Usul hukukunun genel ilkeleri gereğince, bireysel başvuruda bulunabilmek için şikâyet hakkının varlığı tek başına yeterli olmamakta, başvurucunun dava açmakta hukuki bir yararının bulunması da gerekmektedir.[28]

h)Bireysel Başvurunun İkincilliği İlkesi

Anayasa mahkemelerinin içtihatlarıyla ortaya çıkan bu ilkeye göre, temel hakların ihlal edildiği iddialarının olabildiğince idari makamlar[29] ve mahkemelerde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Temel hakkı ihlal edilen kişi, bu ihlali bütün yasal olanakları kullanarak önlemeye ya da düzeltmeye çalışmalıdır. Birbirine çok benzeyen ikincillik ilkesi ile kanun yollarının tüketilmesi koşulu arasında ince bir ayırım bulunmaktadır. İkincillik ilkesine göre kişilerin ihlali giderecek mahkemelere sadece biçimsel olarak başvurması yeterli olmamakta, ihlallerin içeriğini de buralarda ileri sürerek bunların giderilmesi için çaba sarf etmeleri gerekmektedir. Bu ilke kanun yollarının tüketilmesini somutlaştırmakta, bireysel başvurunun olağanüstü bir kanun yolu olduğu ilkesini güçlendirmekte ve genel mahkemeler ile anayasa mahkemesi arasındaki yetki ve görev dağılımının netleşmesini sağlamaktadır.[30] İkincillik ilkesi, yukarıda kanun yollarının tüketilmesi koşulunda belirtilen istisnaların bulunması durumunda uygulanmamaktadır.

İkincillik ilkesinin içeriği Anayasa Mahkemeleri tarafından doldurulduğundan, 6216 sayılı Kanun’da bu ilkeden açıkça bahsedilmemiştir. Zira bireysel başvuruda bulunan kişinin iddia ettiği ihlali önlemek ya da düzeltmek için yapması gerekenlerin her olayda farklılık arz edecek olması nedeniyle, bu hususların yasa ile önceden belirlenmesi mümkün değildir.

ı)Başvurunun Gerekçeli ve Yazılı Olarak Yapılması

Bireysel başvurunun bir dilekçeyle yapılması[31] ve iddiayla ilgili gerekçelerin ve ispat vasıtalarının gösterilmiş olması gerekmektedir.[32]

6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasında başvuru dilekçesinde bulunması gereken hususlar belirtilirken “Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır” denilerek başvurunun gerekçeli ve yazılı olarak yapılması gerektiği de ifade edilmiştir.

6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, başvurular doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine yapılabileceği gibi mahkemeler veya yurtdışı temsilcilikleri aracılığıyla da yapılabilecektir.

i)Süre Koşulu

Bireysel başvurunun belli bir süre içinde yapılması gerekmektedir.

Bireysel başvuru için süre koşulu aranması, onun olağanüstü bir yargı yolu olmasının sonucudur. Süre koşulu ile yargı kararlarının kesinliği ve hukuk güvenliği ilkeleri korunmuş olmaktadır.[33]

Süre koşulu, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Maddeye göre “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”

j)Başvuru Harcı

Bireysel başvuruyu uygulayan hukuk sistemlerinde, başvurunun harca tabi olup olmaması konusunda farklı uygulamalar bulunmaktadır.[34] Bireysel başvurunun harca bağlanması objektif hukuk düzenini korumaya yönelik bir araç olması nedeniyle eleştiri konusu yapılabilir ise de yapılacak yersiz başvurular nedeniyle bireysel başvurunun işlevselliğini yitirmemesi için adli yardım kurumu da göz önünde bulundurularak bireysel başvurular harca bağlanabilmektedir.[35]

6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruların harca tabi olduğu belirtilmiş, harç miktarı aynı Kanun’un 75. maddesi ile 150 TL olarak belirlenmiştir.

k)Kesin Hüküm

Bireysel başvuru sonucunda verilen kararlar kesin hüküm teşkil ederler. Aynı kişinin daha önce yaptığı başvuruya konu olan aynı işlem ya da eylem nedeniyle yeniden yapacağı başvuru önceki kararın kesin hüküm teşkil etmesi nedeniyle reddedilecektir.[36]

B- BİREYSEL BAŞVURULARIN İNCELENMESİ

Gerekli koşulları taşıyan başvurular sırasıyla öninceleme, kabul edilebilirlik incelemesi (ilk inceleme) ve esas incelemesinden geçtikten sonra karar aşamasında verilen kararla sonuçlanmaktadır.[37] Aşağıda 6216 sayılı Kanun’a göre bireysel başvuruların incelenmesi usulü ana hatlarıyla incelenmiştir:

1- Başvuru ve Ön İnceleme

Bireysel başvuru, 6217 sayılı Kanun’un 47. maddesinde belirtilen koşulları taşıyan bir dilekçe ile yapılır ve ilk olarak ön incelemeden geçirilir.

Ön inceleme aşaması, başvuru evrakındaki eksikliklerin giderilmesi ve kabul edilebilirlik koşullarının ön denetiminin yapılması bakımından önemli bir işleve sahiptir. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasında başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir süre verileceği ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceğinin bildirileceği belirtilmiştir. Bu düzenleme dışında Kanun’da ön incelemenin ne şekilde yapılacağına dair hüküm bulunmamaktadır. Bu konudaki düzenlemenin çıkarılacak içtüzük ile yapılacağı anlaşılmaktadır.

2- Kabul Edilebilirlik Aşaması

Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartlarının incelenmesi 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre:

Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için başvurunun 45 ila 47. maddelerde öngörülen şartları taşıması gerekir (m. 48/1).

Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir (m. 48/2).

Kabul edilebilirlik incelemesi komisyonlarca yapılır. Kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığına oy birliği ile karar verilen başvurular hakkında, kabul edilemezlik kararı verilir. Oy birliği sağlanamayan dosyalar bölümlere havale edilir(m. 48/3).

Kabul edilemezlik kararları kesindir ve ilgililere tebliğ edilir (48/4).

Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir (m. 48/5).

3- Esas Hakkındaki İnceleme

Esas hakkındaki incelemede, temel hak ve özgürlüklere başvuruya konu kamu gücü işlemleriyle müdahale edilip edilmediği, bir müdahale varsa bu müdahalenin anayasa yargısı açısından anayasal sınırlar içinde meşru olup olmadığı incelenir. Bu incelemede, bireyin ihlal edildiğini iddia ettiği temel hakkın korunması yönünden bir denetim yapılmasının yanında (başvurunun sübjektif işlevi),[38] iddianın genel bir öneme sahip olup olmadığı da (başvurunun objektif işlevi) incelenir. Sonuçta bireysel başvurunun yerinde olup olmamasına göre başvurunun kabulüne ya da reddine karar verilir.[39]

Esas hakkındaki inceleme, 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre:

Kabul edilebilirliğine karar verilen bireysel başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır (m. 49/1).

Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi hâlinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir (m. 49/2).

Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir. Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden istenir (m. 49/3).

Mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte, gerekli görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir (m. 49/4).

Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir kararı kendiliğinden kalkar (m. 49/5).

Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz (m. 49/6).

Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır (m. 49/7).

4-Karar
 
 

Anayasa Mahkemesinin esas inceleme sonucunda vereceği kararlar 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre: “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir”

50. maddede Anayasa Mahkemesinin sadece ihlali tespitle yetinmeyeceği, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere ve tazminata hükmedebileceği belirtilerek bireysel başvurunun gerçek bir koruma sağlaması amaçlanmıştır.[40]

50. maddenin (2) numaralı fıkrası gereğince, verdiği karar ihlale yol açan mahkeme, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama yapacak ve mümkünse dosya üzerinden karar verecektir. Bu durumda mahkemenin yapacağı yargılamanın çerçevesi, tespit edilen ihlalin niteliğine göre değişecektir. Örneğin usul hükümlerine riayet edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi durumunda, ihlalin ortadan kaldırılması için gerekli usul işlemleri yapılacak, bu kapsamda duruma göre daha önce değerlendirilip tartışılmayan deliller değerlendirilecek, bu durum da mahkemenin önceki kararından farklı bir karar vermesine yol açabilecektir. Bu konuda çok farklı durumların ortaya çıkabileceği, bunların da uygulamada verilecek kararlar ile şekilleneceği anlaşılmaktadır.

Bireysel başvuru, olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle kamu gücü işleminin uygulanmasını durdurmaz. Ancak bireysel başvuruda bulunmayı anlamsız kılacak bir zararın doğması söz konusu ise ya da kamu yararı bakımından başka bir haklı neden varsa Anayasa Mahkemesi işlemin uygulanmasını durdurabilir.[41]

6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (5) numaralı fıkrasında “Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir kararı kendiliğinden kalkar” denilerek Mahkemenin ihlale yol açan kamu gücü işleminin uygulanmasının durdurulması dâhil temel hakların korunması için zorunlu gördüğü her türlü tedbiri alabileceği belirtilmiştir.

Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir.

 

            C- BİREYSEL BAŞVURU VE TARTIŞMALI NOKTALAR
1- Kamu Gücünün İhmalinin Bireysel Başvuruya Konu Yapılması

6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir” denilerek kamu gücünün ihmalinin bireysel başvuruya konu yapılabileceği kabul edilmiştir.

Kamu gücünün ihmali, bir temel hakkı, ancak kamu gücüne açıkça ya da örtülü olarak eylemde bulunulması emredilmişse ihlal edebilir. Bu yükümlülük açıkça düzenlenebileceği gibi, temel hakkın yorumundan da çıkarılabilir.[42]

Kamu gücüne dayalı işlemin yasa olması halinde, yasakoyucunun her türlü ihmali değil ancak Anayasa’da emredilen bir konunun düzenlememesinden kaynaklanan ihmali başvuru konusu yapılabilmelidir. Anayasa tarafından açıkça emir verilmesi durumunda sorun bulunmamakta ise de, “kanunla düzenlenir”, “tedbirleri alır”, “teşkilatı kurar”, “devletin ödevidir” gibi genel ifadelerle üstü örtülü bir şekilde yükümlülük yüklenmesi durumunda, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin bireysel başvuruya konu yapılıp yapılmayacağı Anayasa Mahkemesi tarafından her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmelidir.[43]

45. maddenin (3) numaralı fıkrasında yasama işlemleri aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağının belirtilmiş olması karşısında, kamu gücüne dayalı işlemin yasa olması durumunda, kamu gücünün ihmalinin bireysel başvuruya konu yapılabilmesi için görülmekte olan bir davada, bu ihmalin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülerek itiraz davası yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne getirilmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen ihmali, diğer bir ifadeyle eksik düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak davayı reddetmesi halinde, dava konusu hak iç hukuk yolları tüketilmesine rağmen elde edilememişse, bu ihmale karşı bireysel başvuru yoluna başvurulabilecektir.

Yasakoyucunun ihmali nedeniyle yapılan bireysel başvurunun haklı bulunması durumunda verilecek karar, ihmalin temel hakkı ihlal ettiğini tespit edecek ise de, yasama organını yasa yapması konusunda doğrudan zorlayamayacaktır. Anayasa Mahkemesinin ihlali giderecek pozitif bir düzenlemeye neden olması söz konusu olamaz. Ancak, ilgili kişinin Anayasa’ya aykırılığı tespit edilen ihmal nedeniyle, bir işlem yapılmasını talep etme hakkı doğmuş olacaktır.[44]

İdarenin ihmali işlem ya da eylemlerine karşı ancak istisnai durumlarda bireysel başvuruda bulunulabilir. Çünkü ihmal suretiyle gerçekleştirilen işlem ya da eylem nedeniyle önce genel mahkemelere dava açılarak hukuka aykırılığın kaldırılması yoluna gidilecektir. Nitekim 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Genel mahkemenin kararından sonra bireysel başvuruda bulunulması durumunda ise, başvuru idarenin ihmaline karşı değil yargı kararına karşı yapılmış olacaktır.[45] Bu nedenle idarenin ihmaline karşı ancak kanun yolunun tüketilmesi koşulunun aranmadığı istisnai hallerde başvurmak mümkün olabilir.[46]

Yargı organlarının ihmali de bireysel başvurunun konusu yapılabilir. Örneğin Federal Almanya Anayasası’nın norm denetimini düzenleyen 100. maddesinde[47] genel mahkemelere, maddede belirtilen hallerde yetkili eyalet mahkemesi ya da Federal Anayasa Mahkemesine başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Genel mahkemenin bu yükümlülüğü ihmal etmesi nedeniyle oluşacak bir hak ihlali de bireysel başvurunun konusu yapılabilecektir.[48]

2- Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvurunun İncelenmesi Sırasında İhlalin Yasadan Kaynaklandığını Tespit Etmesi
 
 

Bireysel başvuruyu inceleyen Bölüm, başvuruya konu olan kanun ya da KHK kuralının, Anayasa’ya aykırı olduğunu tespit ederse, konuyu itiraz davası olarak bu davalara bakmakla görevli olan Genel Kurul önüne getirip getiremeyeceği tartışmalıdır.

Kanun tasarısının ilk şeklinde, 49. maddenin 6. fıkrası, “Bölümler, bireysel başvuru sırasında temel hak ihlalinin kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünden kaynaklandığı kanaatine varırlarsa, iptali istemiyle Genel Kurula başvururlar.” hükmünü içermekteydi. Ancak Kanun’un TBMM’deki görüşmelerinde, bu hükme yönelik olarak muhalefetin yeni bir iptal davası açmasına imkân yaratıldığı ve Anayasa Mahkemesinin hem hâkim hem de savcı durumuna düşürüldüğü eleştirileri getirilmiştir.

6216 sayılı Kanun’da Bölümlerin Genel Kurula itiraz davası açabilmeleriyle ilgili herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiş olmakla birlikte, Bölümlerin bu davayı Anayasa’nın 152. maddesine dayanarak açmaları mümkündür.

Bölümün itiraz davası açması, elindeki bireysel başvuru davasını Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar geri bırakmasını gerektirmeyecektir. Çünkü yukarıda izah edildiği gibi, bireysel başvuru davasında dava konusunun Anayasa’ya aykırılığı değil, temel bir hakkın ihlal edilip edilmediği incelenmektedir.

3- Başvurunun Geri Alınması
 
 

Bireysel başvurunun geri alınması onun subjektif ve objektif işlevlerini yakından ilgilendirmektedir. Bireysel başvurunun temel hak ve özgürlükleri koruma işlevinin (sübjektif işlevi) kabul edilmesi durumunda başvuru geri alınabilecek; hukuk düzenini koruma işlevinin kabul edilmesi durumunda (objektif işlevi) başvuru geri alınamayacaktır.[49]

Başvurunun geri alınmasına rağmen, Mahkeme bu başvurunun bireyin dışında, kamunun ortak menfaatini ilgilendirdiğini düşünüyorsa, davaya devam edebilmektedir. Bu durum anayasa mahkemelerinin temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmalarının doğal bir sonucudur.

6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (5) numaralı fıkrasında “Davadan feragat hâlinde, düşme kararı verilir” denilerek, bireysel başvurunun geri alınması durumunda Anayasa Mahkemesinin davaya devam etmeyeceği hükme bağlanmıştır.

4- Bireysel Başvurunun Anayasa Mahkemesi ile Diğer Yüksek Mahkemeler Arasındaki İlişkiye Etkisi
 
 

Anayasa Mahkemesinin yüksek mahkeme kararlarına karşı yapılacak bireysel başvurulara bakması, Mahkemenin diğer yüksek mahkemelerin üstünde süper temyiz mahkemesi olması sonucunu doğuracak mıdır? Bireysel başvuruda, genel mahkeme kararları, delillerin değerlendirilmesi, somut normun doğru uygulanması gibi temyiz incelemesine konu olabilecek sebeplerle denetlenmeyeceğinden, bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. Bireysel başvuruda kamu gücüne dayanılarak yapılan işlem ya da eylemler nedeniyle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediği araştırılacaktır.[50] Anayasa’nın 148. maddesinin 4. fıkrasında “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”; 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesin (6) numaralı fıkrasında “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” denilerek yüksek mahkemeler arasındaki ilişkinin sınırı çizilmeye çalışılmıştır.

Ancak temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik inceleme ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin inceleme arasındaki sınırın her zaman çok net bir şekilde belirlenmesi mümkün olmayabilir. Özellikle usul işlemlerinden kaynaklanan hukuka aykırılıkların, adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediği konusunda yapılacak incelemelerde, genel mahkemenin kararı, ihlale sebep olan usul işlemleri açısından denetlenmiş olacaktır. Kanaatimizce bu konu Anayasa Mahkemesinin içtihatlarıyla zaman içinde netlik kazanacak ve bu süreçte Anayasa Mahkemesi özellik arz eden başvurularda daha titiz davranacaktır.

5- Anayasa Mahkemesinin Temel Hak ve Özgürlüklerin Yorumu Konusunda AİHS’e ve AİHM İçtihatlarına Yaklaşımı
 
 

Anayasa Mahkemesi Anayasallık denetimi yaparken hukukun genel ilkeleri ve Anayasa normlarını uygulayacağından (anayasallık bloku: anayasa normları, hukukun genel ilkeleri- Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti kapsamında-, Anayasanın milletlerarası hukuka atıf yaptığı 15,16 ve42 maddeleri), Mahkemenin AİHS’i ölçü norm olarak kullanması beklenemez.[51] Yüksek Mahkeme birçok kararında AİHS’e atıfta bulunmuş ise de Anayasa’nın 148. maddesinde açıkça belirtilmemesi nedeniyle, kanunların uluslararası sözleşmelere uygunluğunu denetlememektedir. Mahkeme, AİHS’te yer alan temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’da da teminat altına alındığını, bu nedenle Anayasa’ya uygunluk denetiminin aslında Sözleşme’ye uygunluk denetimini de kapsadığını düşünmektedir. Nitekim K.1991/1 sayılı kararında “…Görüldüğü gibi, Anayasa’nın 15. maddesi, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinin hemen hemen bir yinelenmesidir. Bu nedenle, olağanüstü yönetime ilişkin bir düzenleme ile hak ve özgürlüklere getirilen bir sınırlandırma Anayasa’nın 15. maddesine uygun görüldüğünde Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi’ne de uygun olacağı kuşkusuzdur…” diyerek bu görüşünü açıkça ifade etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru davalarında AİHM içtihatlarını dikkate almadan,[52] karar vermesi durumunda, bu kararların AİHM’e götürülmesi ve AİHM’in, Anayasa Mahkemesi kararının temel hak ihlalini ortadan kaldırmadığını tespit ederek ihlal kararı vermesi söz konusu olabilir.

AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmiş olması şartını araştırırken, ilgili ülkede bireysel başvurunun bulunması durumunda, bu kurumu hak ihlallerinin önlenmesinde etkili bir hukuk yolu saymaktadır.[53] Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlüklerin yorumunda AİHM içtihatlarını dikkate almayarak ihlalin konusunu oluşturan temel hak ve özgürlüklerle ilgili farklı içtihatlar oluşturması ve bu içtihatların AİHM tarafından temel hak ve özgürlüğe yapılan ihlali ortadan kaldırmadığına karar verilmesi durumunda, AİHM’in bu konuda Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruyu, tüketilmesi gereken etkili bir yol olarak kabul etmemesi[54] gündeme gelebilir ki, bu durum bireysel başvurudan beklenen faydanın elde edilmesine engel olabilecek önemli bir faktördür.

 

 

SONUÇ

Kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkı tanınması, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve güçlendirilmesi anlamında son derece önemli bir gelişmedir. Kişiler bireysel başvuru yolu ile kararların alınması yanında kamu gücü işlemlerinin uygulanmasına da katılma hakkına kavuşmaktadırlar. Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin saygınlığını artıracağında da kuşku bulunmamaktadır. Kamu gücü işlemleri nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kişilerin, bu iddialarıyla ilgili olarak karşılarında bir muhatap bulmaları, hukuk devleti ilkesinin bireylerin nezdinde somutlaşması anlamına gelmektedir. Öte yandan kamu gücünü kullanan Devlet organları da yapacakları işlem ya da eylemlerin bireysel başvuruya konu olabileceğini göz önünde bulundurarak, Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini gerçekleştirmede daha titiz davranmış olacaklardır. AİHM’in bireysel başvuruyu, tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul etmesi nedeniyle, bireysel başvuru yolu Türkiye aleyhine AİHM’e yapılacak başvuruların sayısını önemli ölçüde azaltacak ve Türkiye’nin insan hakları ihlalleri konusunda uluslararası kamuoyunda sahip olduğu olumsuz imajını değiştirecektir.

Bireysel başvurunun etkin bir şekilde uygulanabilmesi için Anayasa Mahkemesinde oluşacak işyükünün, gerekli önlemler alınarak kontrol altında tutulması büyük önem taşımaktadır. 6216 sayılı Kanun incelendiğinde, bireysel başvuruya konu olabilecek hakların ve kamu gücü işlemlerinin kapsamının belirlenmesi, kanun yollarının tüketilmesi koşulunun getirilmesi, makul bir başvuru harcının alınması, kötüye kullanma tazminatı uygulanması gibi önlemlerin Yüksek Mahkemede oluşacak işyüküyle baş etmede etkili olacağında kuşku bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesinin yüksek mahkeme kararlarına karşı yapılacak bireysel başvurulara da bakma yetkisine sahip olması, Mahkemenin diğer yüksek mahkemelerin üstünde süper temyiz mahkemesi olacağı düşüncesinin doğmasına yol açmaktadır. Ancak hem Anayasa’da hem de 6216 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemelerle bireysel başvuru sürecinde yapılacak incelemenin bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlı olduğu, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı belirtilerek, Anayasa Mahkemesinin süper temyiz mahkemesi olmadığı açıkça ifade edilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kendisine tanınan yetkiyi, çizilen Anayasal ve yasal çerçeve kapsamında kullanarak süper temyiz mahkemesi olduğu tartışmalarına yol açacak kararlar vermekten kaçınacaktır.

KAYNAKLAR

1)      Anayasa Mahkemesi İnternet Sayfası,  http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=haber&id=103&lang=

2)      ARMAĞAN, Servet, Federal Almanya’da Anayasa Şikâyeti, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Enstitüsü Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, Yeni Seri, Yıl 5, No 7’den (Ayrı Bası), İstanbul, 1971

3)      BAŞLAR, Kemal, Türk Mahkeme Kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sö

Şenalpözer