ARZUHÂL

ARZUHÂL

Bir onur mesleği olan avukatlık çağlar boyunca kişilerin hak arama hürriyetinin teminatı olmuştur. Bu sebeple haksızlığa uğradığını düşünen kişiler ilk olarak avukatın kapısını çalar. Avukat sorunu dinler, soruna karşı zihni bir çalışma yapar. Müvekkilinin hakkını adli, idari, özel kurum ve kuruluşlar nezdinde savunur ve gerçekleşmiş olan ya da gerçekleşme ihtimali bulunan haksızlığın ortadan kaldırılmasını sağlar.

Hak arama sürecinin öncesinden başlayarak sonuna kadar kamusal görev ifa eden avukat, sadece fert olarak temsil ettiği kişinin haklarının değil hukukun güvenceye alınmasını sağlar. Böylece gerek idarede gerekse adliyede şeffaflık sağlanır. Hak dağıtım sürecinin denetimi avukatlar eliyle yapılır. Adaletin tecellisi için müvekkilinin haklarını kararlılıkla ve cesurca savunan avukatlar üstlendikleri bu önemli misyonun da etkisiyle zaman zaman kendilerine bazen diğer avukatlardan bazen de yargılamanın diğer unsurlarından yönelen haksız davranış kalıplarının muhatabı olabilmektedirler. Bu durumda avukatlar, kendi söküklerini dikmekte yetersiz kalabilmekte her zaman başkaları adına talepte bulunmanın,  getirdiği mesleki yoğunluk ve yorgunlukla kendisine hatta mesleğine yapılan haksızlıklara müdahale etmede yetersiz kalabilmektedir.

Avukat yargının üvey evladı değil, adil yargılamanın güvencesi ve yargının kurucu unsurudur. Değişen yargılama sistemiyle büyük ölçüde aşılmaya başlanmışsa da eskiden kalma bazı alışkanlıklar zaman zaman bağımsız savunmaya psikolojik baskı uygulandığı görülmektedir. Unutulmamalıdır ki; millet adına yapılan yargılamada vatandaşın hakkını savunan avukata ‘öteki’ gözüyle bakıldığı bir ortamda adil bir yargılamadan söz edilemez. Biz de bültenimizin kapak dosyasındaki arzuhalimizle hiçbir hukuki dayanağı olmamasına rağmen yargının unsurlarının rahatsızlığa neden olan çok sık karşılaşılan, ancak sorgulanmayan uygulamalarından bazılarına dikkat çekmeyi ve avukatı, hâkimi, savcıyı ve diğer birimleriyle adalet hizmetinde bulunanları sorunun değil çözümün tarafları olmaya davet etmeyi uygun gördük. Arzuhalimizden maksat içinde bulunduğumuz ve bulunmayı arzu ettiğimiz halimizin arzdır. Yazımızda hiçbir kişi yada kurumu hedef almıyoruz. Yargının unsurlarının değil, hukukun üstünlüğünü benimseyen, yargının diğer unsurlarına ve meslektaşlarına karşı nezaketi şiar edinmiş tüm hâkim, savcı ve avukatlara bu vesileyle takdir ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Avukat neden bekletilir?

Avukat zamanını kişilerin hukuki ilişkilerine ve ihtilaflarına hasretmek suretiyle mazlumlara yardım eder ve bunun sonucunda da gelir elde eder. Bu nedenle zaman avukatın sermayesidir. Hal böyleyken gerek avukatların kendi aralarında gerekse yargının diğer unsurlarının bir diğerinin zamanının değerine yeterince hassasiyet göstermemeyi alışkanlık haline getirdiği tarafların müşterek şikâyet konusudur. Aynı zamanda birden fazla yerde olma zorunluluğunun getirdiği gecikmeleri anlama erdemini ayrık tutarsak, avukatın meslektaşını yâda mahkemeyi bekletme pahasına duruşmaya zamanında gelmemesi geç kaldığında meslektaşına karşı bir mahcubiyet hissetmemesi anlaşılabilir değildir. Öte yandan hâkimin de duruşma saati gelmiş olmasına, salonda kendisini bekleyen avukatların varlığını bilmesine rağmen duruşmaya gecikmesi ayrıca sorgulanmalıdır.

Mazeret vermek kural mı yoksa istisna mıdır?

Farklı adliyelerde duruşmaların aynı güne rastlaması durumunda, iştirak edilemeyecek duruşmanın dosyasına mazeret vermek avukatın en tabi hakkı olmakla birlikte mazeret verirken, mazeretin bir istisna olduğu unutulmamalıdır. Mazeret vermek yargılamayı uzatan, tarafların haklarını doğrudan etkilemenin yanında meslektaşımızın, yargı görevi yürüten hâkim ve savcılarımızın ve adliye personelinin hakkını zayi edebilecek bir uygulamadır. Haksız bir mazeret vermenin vebal söylemek mümkündür. Ayrıca gereksiz yere mazeret vermenin vekillik görevini suiistimal veya meslek kurallarına aykırılık teşkil edebileceği unutulmamalıdır.

Mazeret verilmesinden başka çare bulunmayan durumlarda mazeret veren bir avukat, karşı taraf avukatını duruşmadan/keşiften/murafaadan en az bir gün önce mutlaka bilgilendirmelidir.

Gereksiz mazeret verilmesi uygulaması ne yazık ki, meslektaşlarımızın birbirleriyle ve yargının diğer unsurlarıyla olan dayanışmasını olumsuz etkileyen bir uygulamadır.

Avukat duruşmada neden sürekli oturup kalkar?

Avukatın duruşma salonundaki oturup kalkma serüveni daha celse açılmadan hâkimin salona girmesiyle başlar. Sonra duruşma sırası gelince kimi avukat duruşma boyunca ayakta beklemeyi tercih ederken, hemen her avukat konuşurken ayağa kalkmayı ve yine hemen her avukat ara karar açıklanırken ayakta olmayı tercih eder. Önceleri avukatın mahkemeye saygısının, nezaketinin yansıması olarak sergilediği bu davranış biçimi hâkimlerde avukatın duruşmada, konuşurken yada ara karar açıklanırken ayakta durmak zorunda olduğu gibi bir algılamaya neden olmuş ve ayakta durmamayı tercih eden avukat için barosuna yazı yazılmasına karar veren mahkemeler bile olmuştur. Hatta ceza yargılamasının tarafı olan ve sanık müdafii ile aynı pozisyonda olması gereken savcının avukatlar ayakta savunma yaparken asla ayağa kalkmadan mütalaasını verdiği, avukatların savunmaları sık sık kesilirken hakim tarafından asla sözlerinin kesilmediği, avukatlar savunmalarının zapta geçirilmesi için dahi hakimden ricacı olurken savcıların mütalaalarının kendileri tarafından rahatça ve eksiksiz olarak zapta geçirildiği, dosyayı okuyamadım gibi mazeretlerinin bile hakimler tarafından anlayışla karşılandığı, müzakere esnasında mahkeme heyeti ile birlikte mahkeme salonunda kaldığı ve savcıların halen avukatlarla aynı hizada değil hakimlerin yanında oturduğu bir yargılamanın gerçekten modern hukuk anlamında adil olduğunu söylemek güçtür.

Hâlbuki gerek HMK’da gerekse CMK’da avukatın ya da salondaki diğer kişilerin hangi hallerde ayakta durmaları gerektiği tahdidi olarak sayılmıştır.

HMK 233. - 258/2. maddelerine göre; yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar.

CMK 55/2. maddesine göre yemin edilirken herkes ayağa kalkar.

HMK 294. maddesine göre; yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür ve hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler.

CMK 223/1. maddesine göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. CMK 231/4. maddesine göre; hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.

CMK ve HMK’da benzeşen bu maddelere göre hükmü ayakta dinleme, sadece taraf avukatlarına ait bir yükümlülük olmayıp avukat olsun olmasın Cumhuriyet Savcısı dâhil olmak üzere salondaki herkes için getirilmiş bir zorunluluktur. Bu noktada kararı tefhim eden hâkim ya da mahkeme başkanı ve üyelerin kendi kararlarını aynı zamanda dinleyen durumunda olduklarından ayakta olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Ayağa kalkma uygulamasında yargılamanın unsurlarından birine farklı muamelede bulunulurken diğerlerine farklı bir uygulama yapılması kabul edilemez. Zira sayılan haller dışında Avukatlık Kanununda ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarında avukatın ayağa kalkmasına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanunda gösterilen durumlar dışında ne avukat ne de vatandaş ayakta durmaya zorlanamaz. Ayakta durmak veya durmamak avukat ya da müvekkili hakkında olumlu ya da olumsuz bir vicdani kanaate zımnen de olsa gerekçe yapılmamalıdır.

Bir Avukatın duruşmaya hazırlıklı gelmemesi mesleğe ne kaybettirir?

Dosyasına yeterince hazırlanmadan duruşmaya, keşfe vs. katılan bir avukat en çok kendi mesleğine kötülük yapmış olur. Dosyaya hâkim olmama, diğer yargı unsurlarının meslektaşlarımıza bakış açılarını ve dolaylı da olsa meslektaşlarımıza yönelik tavırlarını olumsuz yönde etkileyen bir husustur. Ayrıca bu nedenle müvekkillerimiz gereksiz hak kayıplarına da uğramaktadırlar.

“Efendim” sözünün nezaketin ötesinde bir anlamı var mıdır?

Avukatların ağız alışkanlığıyla, mahkemeye saygıları ve nezaketlerinin yansıması olarak hâkimlere sık sık‘efendim’ dedikleri görülmektedir. Her ne kadar kasıt bir kölelik efendilik algısı oluşturulması değilse de avukatlık mesleğin özlenen noktada temsili için avukatların hâkimlere karşı ‘efendim’ hitabını bırakmaları gerektiğini düşüyoruz. Zira avukat bir haksızlığa uğradığında hukukun sınırları içinde bu haksızlığa karşı koyabilmekle görevlidir. Bu tür hitaplar avukatın haksızlıklara karşı koyma gücünü azaltırken muhatapta da kendisini üstün görme ve yanlışının ifade edilmesine karşı direnç gösterme eğilimini arttırmaktadır.

Avukat elbette yargılamanın diğer unsurlarına karşı nezaketli olmalıdır. Ancak bunu yaparken kimi hâkimlerin avukatlara ‘siz’ hitabını dahi çok görerek ‘sen’ diye hitap edebilmesindeki yanlışlığın da ifade edilmesinde fayda görüyoruz.

Avukat neden duruşma salonunun kapısında bekletilir?

Herkesin duruşma salonunun dışına çıkartılması ve kapalı bir duruşma salonunun önünde bekleyen avukat ve vatandaş görüntüleri adliyeye yolu düşenlerin yabancısı olmadığı bir manzaradır. Bu bekletmelerin bir kısmı gizli oturum gibi hukuki zorunluluklardan doğmaktaysa da önemli bir kısmı maalesef keyfi uygulamalardan kaynaklanabilmektedir.

Müzakerenin gizli yapılmasına dair kanunda bir düzenleme yoktur. Fiziki koşulları itibariyle ayrı bir müzakere salonu bulunan mahkemede üç hâkimin müzakere salonuna geçmeleri yerine onlarca avukat ve vatandaşın duruşma salonundan dışarıya çıkartılmaları ve ayrı bir müzakere salonu olmasına rağmen insanları dışarıya çıkarma pahasına duruşma salonunu müzakere salonu olarak kullanmaktaki ısrar sorgulanmalıdır. Tabii taraf olan Cumhuriyet Savcısının kimi zaman müzakerenin yapıldığı salonda kalmasına göz yumulması da ayrıca tartışılmaya değerdir.

Hâkim değişikliklerinde avukatlardan mazeret istenmesi doğru mudur?

Son zamanlarda çok sık karşılaştığımız bir söylem; ‘Hâkim yok mazeret verin, hâkim bey/hanım herkesten mazeret alın dedi’’ Böylece mazeretler kullanılarak dosyaya işlem yapılmıyor ve duruşmalar ileri bir tarihlere bırakılıyor. Adaleti temsil etmesi beklenen yargı unsurlarının karşılıklı olarak kanuna karşı hileyle hâkim değişikliklerinde avukatı mazeret vermeye zorlayarak bir hukuksuzluğa alet etmeleri son derece üzücüdür. Nereden geldiği anlaşılamayan garip bir teamülle başkasının dosyasına işlem yapmama geleneği ortadan kaldırılmalıdır. Hiçbir dosya hiçbir hâkime mülk değildir. Hakim geçici görevlendirilmiş bile olsa dosyaları sahiplenmeli elinden geldiğince dosyanın ilerlemesine hatta karar çıkmasına hizmet etmelidir. Aksi uygulamalar adına yargılama yapılan milletin hakkının gecikmesine neden olan bir vebaldir.

Ceza mahkemelerinde avukatlık ücretine karar vermek hâkimin takdirinde midir?

CMK 324. maddesine göre avukatlık ücreti yargılama giderlerindendir. Avukatlık ücreti yönünden diğer yargılama giderlerine göre farklı bir değerlendirme yapılması yanlıştır. Nasıl ki diğer yargılama giderleri kamu ya da sanık üzerine bırakılıyorsa bir yargılama gideri olan avukatlık ücreti de bunlardan biri üzerine bırakılmalıdır. Bu noktada hâkimin kararını delil yetersizliğinden ya da suç oluşmadığından vermesi arasında fark yoktur. Çünkü avukatlık ücreti yargılama gideridir. Hâkimin avukata ‘müvekkilini beraat ettirdim daha ne istiyorsun’ gibi bir tavırla yaklaşmaya hakkı yoktur. Avukatın kanunla getirilmiş meşru bir hakkı verilirken çekingen davranılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki yargılamanın unsurları yetkilerini kanunun gösterdiği şekilde kullanmak durumundadır. Avukatları beraat kararı aldığı müvekkilinin önünde para pazarlığı yapar bir duruma sokmak, kısa kararda vekalet ücreti verip vermediğini açıklamamak, bu sebeple kararın temyizi hakkında avukatı zor durumda bırakmak kabul edilebilir değildir.

 

Mesleğe girişteki serbestlik mesleğin saygınlığını etkiliyor mu?

Hukuk fakültesinden mezun olan herkesin avukat olduğu bir ortamda kısıtlı iş imkânları avukatların çoğunu ‘çalışan avukat’ haline getirmiştir. Sayının kontrolden çıkması, devam eden avukat arz fazlalığı meslek onurunu zedeleyecek derecede ağır şartlarda çalışan ve bu ağır şartlarda çalışmaya razı olduğu halde iş bulamayan avukatları ortaya çıkarmıştır. Öte yandan kendi bürosunda kimseye bağlı olmadan çalışan avukatta bu arz fazlası karşısında emeğinin karşılığını istemekte tereddüt etmekte ekonomik olarak günü kurtarma saikiyle yapılan uygulamalar bir onur mesleği olan avukatlığın itibarını zedelemektedir. Bu nedenle bir an önce mesleğe girişlerin kontrol altına alınması, avukatlık sınavı vs. önlemlerin alınması gerekmektedir. Mesleği icra edenlerin de sürekli kendilerini geliştirmeleri ve yenilemeleri sağlanmalıdır. 

Kamu avukatlarının da sorunları var mı?

Onlar da kamunun üvey evlatları. Çoğu kez kendi kurumlarından bile delil toplama imkânı olmayan, hukuku bilmeyen amirlerinin hukukla ilgili ahkâmlarına göre davasını takip etmek zorunda kalan, dava aleyhte neticelendiğinde teftiş geçiren, hak ettiği avukatlık ücretine el konulan ve nihayet hukukçu olmayan kişilerce dahi denetime tabi tutulan, mesai dayatmasıyla karşı karşıya olan avukatlardır onlar.

Avukatlar neden Adalet Bakanlığı bürokrasisinde ve adliyelerin yönetiminde temsil edilmezler, neden adliye yönetiminde söz hakları yoktur?

Maalesef avukatlar Adalet Bakanlığı birimlerinde mesleki olarak temsil edilmiyor. İdari görevler mesleki olarak bağımsız olması gereken hâkimler tarafından yerine getiriliyor. Bir yanda işsiz avukatlar, bir yanda mahkemelerin yoğun iş yükleri diğer yanda sosyal tesislerden sorumlu idari görevde istihdam edilen hâkimler. Avukatların bir nevi “işyeri” olan adliyelerin yönetiminde söz sahibi olmaması, adliye personeli ve fiziki mekânların kullanımı ile ilgili sorunlarının giderilmesi için bile sürekli ricacı olan asla icracı olamayan bir meslek grubu olması da menfi bir durumdur.

Netice-i Kelam

Avukatlık zora talip olmaktır. Mesleğin yapısından kaynaklanan bu zorluklar yanında kendi meslektaşlarımızın ve yargının diğer unsurlarının kendilerinin ve diğer unsurların işlerini zorlaştırması, vatandaşa ve onun temsilcisine tepeden bakan bir anlayışın benimsenmesi, bazı avukatların kazanma hırsı karşısında mesleğin onurunu yeterince gözetmemeleri gibi durumlar zaten zor olan bir mesleğin bihakkın yapılmasını daha da zorlaştırmaktadır. Önümüzdeki dönemde çıkması beklenen Yeni Avukatlık Kanunun mesleğin yıllar içinde kronikleşmiş bu sorunlarının çözümüne katlı sağlamasını umuyoruz.

Sorunlar empati bilincinin yaygılaştırılmasıyla daha kolay aşılabilir. Bu yönüyle meslekte beş yılı tamamlayan avukatların hâkimliğe geçişiyle ilgili uygulamanın yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu uygulama yargının sacayaklarının birbirini daha iyi anlamalarını ve bu unsurlar arasındaki diyalogun artmasını sağlayacaktır. 

Yargının mensuplarının birbirleriyle saygı temeline dayalı etkileşimleri, yargı yükünü taşıyan herkesin işini kolaylaştıracaktır. Konya adliyemizde birkaç istisna dışında bu etkileşimin sağlanmış olduğunu görmek geleceğe yönelik olarak ümit vericidir. Adaletin en üst düzeyde tecellisi de tüm yargı mensuplarının kendilerini karşısındakilerin yerine koymalarıyla mümkün olacaktır.

(Konya Barosu Bülteninde Yayınlanmıştır)

Şenalpözer