Basın Yoluyla Hakaret - Yargıtay Kararı
T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/139
Karar: 2012/3743
Karar Tarihi: 08.03.2012
ÖZET: Olayda, davaya konu köşe yazısının, yayımlandığı gündeki ülkenin gündemine ilişkin bulunduğu, yazı bir bütün olarak incelendiğinde kişilik haklarına saldırının bulunmadığı ve eleştiri içerikli olduğu, kullanılan dil ile yazının özünün birbirine uyumlu olduğu hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olmaları usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
(2709 S. K. m. 28) (5187 S. K. m. 1, 3) (4721 S. K. m. 24, 25)
Dava: Davacı O. K. vekili Avukat B… D… tarafından, davalı T… Radyo TV. Gaz. ve Yay. AŞ. ve diğerleri aleyhine 19.01.2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.06.2010 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, Sabah gazetesinin 25.05.2009 günlü sayısında davalılardan N. I. tarafından yazılan <cumhurbaşkanının dokunulmazlığı> başlıklı köşe yazısında eleştiri sınırının aşıldığını, yazının küçük düşürücü olduğunu ve hakaret suçunu oluşturduğunu ileri sürerek, kişilik haklarına saldırı nedeni ile davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise; basın özgürlüğü çerçevesinde eleştiri ve ifade hakkının kullanıldığını, konunun basında ve kamuoyunda tartışıldığını, yazının içeriğinde davacıyı rencide edecek herhangi bir ifadeye yer verilmediğini, suçlayıcı kesin yargı doğurucu herhangi bir ithamda bulunulmadığını ve manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını belirterek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, dava konusu yazıda özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu ve eleştiri sınırının aşıldığı ve yazıdaki ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle, istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası'nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genci durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davaya konu köşe yazısının, yayımlandığı gündeki ülkenin gündemine ilişkin bulunduğu, yazı bir bütün olarak incelendiğinde kişilik haklarına saldırının bulunmadığı ve eleştiri içerikli olduğu, kullanılan dil ile yazının özünün birbirine uyumlu olduğu hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olmaları usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA; davacının tüm, davalıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 08.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
****************************
BU YARGITAY KARARINA KONU OLAN YEREL MAHKEMENİN KARARI
T.C.
SİNCAN
2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO: 2010/60
KARAR NO: 2010/264
DAVA: MANEVİ TAZMİNAT
DAVA TARİHİ: 19.01.2010
KARAR TARİHİ: 08.06.2010
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine mahkememize açılan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize ibraz ettiği dava dilekçesinde; müvekkili Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının kamuoyunda kayıp trilyon davası olarak bilinen hazırlık soruşturması ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararına yapılan itiraz üzerine verdiği takipsizlik kararının kaldırılmasına dair 15.05.2009 tarihli kararının 18.05.2009 tarihinden itibaren kamuoyunda duyulmasının ardından yazılı ve görsel basında konu ile ilgili haber, makale, eleştiri vs. yayınların yapıldığını, bu yayınlardan bir kısmının sadece haberin kamuoyuna aktarılması ve bilgilendirme niteliğinde olup, manevi haklara tecavüzü içermediğini, ancak bir kısım yazılı ve görsel yayın kuruluşlarında konu ile ilgili olarak yapılan haber, yorum, makale vs. türden yayınlarda Basın Kanunu ve Türk Ceza Kanununun suç olarak öngördüğü ve manevi haklara ağır saldırı niteliğinde ifadeler kullanıldığını, davalılardan N. I.'ın 25.05.2009 tarihli Sabah Gazetesinin 25. sayfasında yer alan yazısında müvekkilinin yürütmekte olduğu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevi ve yetkisi dahilinde olan bahse konu kararı vermesine rağmen eleştiri hudutlarını aşan müvekkilini kamuoyu nezdinde küçük düşüren kişilik haklarına ağır saldırı mahiyetindeki beyanları nedeniyle ilgili davayı açtıklarını belirterek yapılacak yargılama sonunda 30.000 TL manevi tazminatın 22.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile özetle; dava konusu yazının güncel ve görünen gerçekler doğrultusunda somut dunun ve şartlar dikkate alınarak olayların kamuoyu nezdinde taşıdığı önem ve hukuka uygunluk nedenler çerçevesinde değerlendirmeye alındığında yazının hukuki hiçbir ihtiva etmediğini, manevi tazminatı gerektirecek haksız bir fiilin mevcut olmadığını ve dolayısıyla doğmuş bir zararın mevcudiyetinden bahsedilemeyeceğini, gazete sahibi tüzel kişi ise temsilen bir gerçek kişi gösterilmiş olsa bile sorumluğunun tüzel kişiye ait olduğunu, şu durumda davalıların gerçek kişiler gazetelerin sahibi olarak hasım gösterilerek sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, davanın öncelikle müvekkili A. Ç. açısından husumet nedeni ile reddine müvekkilinin basın özgürlüğü çerçevesinde eleştiri ve ifade hakkını kullanmış olduğundan haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yargılama sırasında davaya konu yazının bulunduğu 25.05.2009 tarihli Sabah Gazetesi nüshası dosya arasına alınmış, tarafların manevi tazminat davasına esas ekonomik ve sosyal durum araştırması yapılmış, davaya konu yazı nedeni ile davalılardan N. I. hakkında yapılan yargılama sonucunda verilen karar örneği dosyaya alınmış, ilgili İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda N. I.'ın davamıza konu yazısı nedeni ile sonuç olarak yazı içeriğinin hakaret teşkil ettiği gerekçesi ile 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Ayrıca taraf vekillerinin dava konusu olay ile ilgili bildirdikleri deliller toplanmıştır.
Taraf iddiaları ve savunmalarının değerlendirilebilmesi için öncelikle davaya konu yazının değerlendirilmesinde zorunluluk vardır. 25.05.2009 gününde Sabah gazetesinde yayınlanan ve <Cumhurbaşkanının Dokunulmazlığı> başlıklı yazı; bütünü ile okunduğunda, Cumhurbaşkanı ile ilgili karar üzerine Cumhurbaşkanının bir röportajında ne söylediğini aktardığı, verilen bu kararın hangi saikle verilmiş olabileceğinin tartışıldığı, kararı veren <hakimin ideolojik davranmış olması da mümkündür> ve <bir bu eksikti, O. K. işgüzarlık yaptı> dendiği anlaşılmıştır. İşgüzar kelimesinin anlamı <Kendini göstermek için gerekmezken işe karışan> şeklindedir. Davacı Mahkeme Başkanı olarak görev yapmakta ve işi ve statüsü gereği Ankara Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararlarını en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlarından birisi olması nedeni ile itiraz makamı olarak inceleyip karara bağlamaktadır. Dava konusu yazıda konu edilen karar da bu şekilde verilmiş bir karardır. Davaya konu yazıda <hakimin ideolojik davranmış olması da mümkündür> ve <bir bu eksikti, O. K. işgüzarlık yaptı> diyerek verilen kararın hukuki boyutu ile ilgili değil kararı veren hakimin kişiliği ile ilgili yorumlar yapıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın basın özgürlüğü kavramına ilişkin bulunması nedeniyle, öncelikle, konuya ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:
Anayasa'nın 28. ve 5680 Sayılı Basın Yasası'nın 1. maddesi, basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir. Basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar. Bunun gereği olarak; basın haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle, denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal ödevleridir. (Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Basın Hukuku, 1968, sh: 72 ve devamı; Prof. Dr. Kayıhan İçel, Kitle Haberleşme Hukuku, 1977, sh: 50; Prof. Dr. Ergun Özsunay, Gerçek Kişiler 1980, sh: 119 ve devamı; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 12.4.1979 tarih ve 9042-4935 sayılı kararı)
Yine, basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa 25. maddede düşünce ve kanaat; 26. maddede düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Doğaldır ki, basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi, yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayımlarda, gerek Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler Bölümünde yer alan ve gerekse M.K.nun 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 9.10.1985 gün ve 1985/4-96-790 sayılı kararında da, bu ilkeler vurgulanmıştır.
Somut olayda davacının sıfatı nedeniyle, ayrıca şu yönlerin de vurgulanması gerekmektedir: Anayasa'nın 138. maddesi "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." hükmünü taşımaktadır.
Adalete ve hukuka saygı ancak, yargıçların tam bir vicdani teminat ve tarafsızlık içerisinde, tüm dış etkilerden uzak olarak görevlerini yerine getirmeleriyle sağlanabilir. Bu nedenle, gerek yargıcın ve gerekse basının bu ilkelere titizlikle uyması zorunludur.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; manevi tazminat isteminin dayandırıldığı haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, davacının ideolojik davranmış olabileceği vurgusu yapılarak, ve yine hakimin görevi gereği verdiği bir karar nedeni ile karara karşı yasa yolları açık olduğu, verilen karar nihai karar olmadığı halde işgüzarlık yaptığı yazılarak tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kararın ideolojik olabileceği konusunda kuşku yaratıcı, yargıya güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı açıkça görülmektedir.
Davaya konu yayında davacıya yönelik nitelemeler ve yukarıda açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu yayında verilen haberde, özle biçim arasındaki denge bozulduğundan eleştiri sınırlarının aşıldığının, davacının kişilik haklarına saldırıldığının ve davacı lehine manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulü zorunludur.
Toplanan deliller, tarafların ekonomik sosyal durumları ve tüm dosya kapsamına göre davacının kişilik haklarının ihlali nedeniyle uğradığı manevi zararın giderimi amacıyla açıklanan ilkeler ışığında, paranın satın alma gücü itibariyle belirli bir meblağın davalılardan alınarak davacıya verilmesi suretiyle, davacının duyduğu üzüntüyü biraz olsun hafifletmek, bunu yaparken bir tarafı fakirleştirirken diğer tarafı zenginleştirmeyecek şekilde günün ekonomik koşulları itibariyle manevi tazminat davasının 5.000,00 TL'lık kısmının kabulüne karar vermek gerektiği kanaatine varılmakla;
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeplerle;
1- Davacının 5.000,00 TL.lik davasının KABULÜ ile 25.05.2009 tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin REDDİNE,
2- Alınması gereken 297,00 TL harcın peşin alınan 445,50 TL harçtan çıkarılması ile kalan 148,50 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya iadesine,
3- Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 1.000 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4- Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminatın reddedilen kısmı açısından hesaplanan 1.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5- Davacı tarafından yapılan toplam 351,15 TL yargılama giderlerinin kabul ve ret oranı dikkate alınarak hesaplanan 320,44 TL.sinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlasının davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı yasa yolu açık olmak üzere açıkça okunup anlatıldı. 08.06.2010