ŞÜPHELİ MÜDAFİİ
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ
Son zamanlarda avukatların özellikle CMK 250 kapsamında yapılan soruşturmalar da savunma mesleğine dair faaliyetlerin suç gibi gösterilip müdafiin her an örgüt üyesi olma suçlaması da dahil olmak üzere farklı soruşturmalarla karşı karşıya bırakıldığını üzülerek görüyoruz.
Suçlama ile daha önce müvekkilini savunma makamında olan müdafii bir anda kendisi şüpheli yada sanık sandalyesinde bulmaktadır. Böylece savunma hakkı örselenmekte müdafiin mesleki çalışmaları ve hukukun çizdiği sınırlar kapsamında yargının diğer unsurları ile yaptığı görüşmeler bile sanki örgüt faaliyetinin bir parçası gibi gösterilmektedir. Müdafii iletişiminin kayda alınması, telefonlarının dinlenmesi ve her türlü teknik takip altında psikolojik baskıya tabii tutulabilmektedir.
Bununla kalınmayarak müdafii, hakkında kovuşturma olamamasına rağmen devam eden soruşturmada kendisinin de şüpheli olduğu bahane edilerek CMK 151. Maddesine rağmen görevini yapmaktan fiilen yasaklanabilmekte, gözaltındaki müvekkili ile görüşmesi engellenebilmektedir. Bu sırada dosya ile ilgili muhtemel gizlilik kararı devam ettiği için şüpheli müdafii neden dosyadan yasaklandığını dahi öğrenememekte, davanın açılması ile hakkında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sevinci ile yâda açılan davada aklanmaya çalışmanın telaşı ile çoğu zaman mesleğini yapmasının engellenmiş olmasını, iletişiminin kayda alınmış olmasını, teknik takibe tabii tutulmuş olmayı sineye çekmek durumunda bırakılmaktadır. Her şeye rağmen hukuksuz gördüğü uygulamalar için hakkını arayanlarda yaptıkları başvurulardan çoğu kez sonuç alamamaktadır.
Avukat; 1136 Sayılı Kanunun 1. Maddesine göre kamu hizmeti görmekte ve yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil etmektedir. Avukatın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 6/1-d ve 1136 Sayılı Yasanın 57.maddesi çerçevesinde ceza yargılamasının her aşamasında yargı görevi yaptığı tartışmasızdır. Bu yönü ile müdafii elbette müvekkilinin haklarını korumak için meşru daire içinde her türlü girişimde bulunabilir. Avukatın yasalardan aldığı yetki ile meşru dairede yaptığı mesleki çalışması suçluya yardım etmek olarak değerlendirilemez. Sadece görevini yapmakta olan müdafii örgütün mensubu olmakla suçlanamaz.
Müdafiin, yargının diğer bir unsuru olan Cumhuriyet Savcılığınca yada savcılığın emrindeki kollukça sadece mesleki faaliyetini icra ettiği için şüpheli durumuna sokulmasının soruşturmaya önemli etkileri; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ‘Şüpheli veya sanığa yüklenen suç dolayısıyla müdafiin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçları hakkında, 135 inci madde hükmü uygulanamaz’ diyen 136. Maddesinin ve ‘Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir’ diyen 135/2. maddesinin devre dışı bırakılması olarak karşımıza çıkar. İletişimi kayda alınan müdafiin şüpheli ilan edilmesi ile savunma hakkında dair her türlü koruma yok edilmektedir.
Sonuç olarak yargının unsurlarından biri diğerine göre hukukun tecellisi için daha önde değildir. Adalete tüm unsurların ortak çalışması ile ulaşılabilir. Unsurlardan birinin dışlandığı bir süreç sonunda sağlıklı kararla alınması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukuk devletidir. Yargı görevi yapanlardan biri diğerine göre vatanı milleti bir diğerinden daha az sevmediği gibi yine kimsede suç ve suçlulukla mücadele konusunda diğerinden daha geride değildir. Suç ve suçlu ile mücadele hukukun içinde kalınarak yapılmalıdır. Aksi yapıldığı zaman SUÇ işlenmiş olduğu unutulmamalıdır.